Sen istinyede bekle ben burdayım
İçimde köpek gibi havlayan yalnızlığım
Çünkü ben buradayım karanlıktayım
Belki gelmem gelemem beş dakika bekle git
Çünkü elimi kestim beni kan tutuyor
Şarabım bütün ekşi suyum soğuk
Yanımda olmadın mı seni daha bir çok seviyorum
Belki gelmem gelemem beş dakika bekle git
Yüzünü ıslatmadan ağlayabilir misin
Yarı geceden sonra telefon ettin mi hiç
Karanlık adamlar hüvviyetini sordu mu
Ben senin olmadığını arıyorum
Belki gelmem gelemem beş dakika bekle git
yabancı gibisin miyop gözlerin kısık
Bana ait ne varsa hepsi seni korkutuyor
sana ait ne varsa hiçbiri benim değil
Belki ölmek hakkımı kullanıyorum
Belki gelmem gelemem 5 dakika bekle git
ATTİLA İLHAN
Hikayeler ve Şiirler
Hikaye sever misiniz? Ya şiir? Kitap okurken bazı paragrafları tekrar okumak istediğiniz oldu mu? Beğendiğim hikaye ve kitap bölümlerini, şiirleri sizlerle paylaşmak istiyorum. Lütfen sizler de beğendiklerinizi paylaşır mısınız?
5 Şubat 2011 Cumartesi
21 Kasım 2010 Pazar
Ruh ve Beden
Aynalara baktım bugün
Gördüğüm başkasının yüzüydü;
Göz kenarları kırışmış,
Suratı asılmış.
Saçlarına baktım yabancının
Yer yer ağarmış.
Ellerime baktım bugün
Onlar da başkasının elleri;
Avuçları yıpranmış,
Parmakları nasır bağlamış.
Kendimi göremedim,
Ne yüzümde, ne ellerimde.
Vücudum benden, farketmeden, uzaklaşmış.
Tüm dolaplara baktım,
Kitap aralarına, çerçevelerin içlerine.
Hatta yatağın altına,
Saklanmıştır diye!
Şiirleri dolaştım tek tek,
Eski resimlere seslendim.
Bahçede uyuklayan kediye,
Saksıdaki karanfile sordum
Hiçbiri bilemedi yerimi
Kendimi bulamadım.
Aynalara baktım bugün,
Kendimi aradım çukur gözlerde.
O gözlerde ışık kalmamış,
O gözlerde ruh kalmamış.
Aynalara sordum
Ben neredeyim ?
Güldüler halime, dediler
Görmek istemeden arama bile.
V.K.
Gördüğüm başkasının yüzüydü;
Göz kenarları kırışmış,
Suratı asılmış.
Saçlarına baktım yabancının
Yer yer ağarmış.
Ellerime baktım bugün
Onlar da başkasının elleri;
Avuçları yıpranmış,
Parmakları nasır bağlamış.
Kendimi göremedim,
Ne yüzümde, ne ellerimde.
Vücudum benden, farketmeden, uzaklaşmış.
Tüm dolaplara baktım,
Kitap aralarına, çerçevelerin içlerine.
Hatta yatağın altına,
Saklanmıştır diye!
Şiirleri dolaştım tek tek,
Eski resimlere seslendim.
Bahçede uyuklayan kediye,
Saksıdaki karanfile sordum
Hiçbiri bilemedi yerimi
Kendimi bulamadım.
Aynalara baktım bugün,
Kendimi aradım çukur gözlerde.
O gözlerde ışık kalmamış,
O gözlerde ruh kalmamış.
Aynalara sordum
Ben neredeyim ?
Güldüler halime, dediler
Görmek istemeden arama bile.
V.K.
20 Kasım 2010 Cumartesi
10.11.94
Belki dertlisin bugün
Gözlerin ıslak,
Ağlıyorsun belki.
Belki, boğazın düğümleniyor
Annenein yemekleri bile
Tatsız geliyor.
Zaman geçmesin,
Uykun bitmesin istiyorsun.Kimbilir?
Unutma?Sabah yeni bir gün getirir.
V.K.
Gözlerin ıslak,
Ağlıyorsun belki.
Belki, boğazın düğümleniyor
Annenein yemekleri bile
Tatsız geliyor.
Zaman geçmesin,
Uykun bitmesin istiyorsun.Kimbilir?
Unutma?Sabah yeni bir gün getirir.
V.K.
Necid Çöllerinde
Yâ Nebi... Şu halime bak Nasıl ki bağrı yanar gün kızınca sahranın, Benim de ruhumu yaktıkça yaktı hicranın. Hârimi Pâkine can atmak istedim durdum, Gerildi karşıma yıllarca ailem yurdum. Tahammül et dediler, hangi bir zamana kadar, Ne bitmez olsa tahammül, onun da bir sonu var. Gözümde tüttü bu andıkça yandığım toprak, Önümde durmadı artık ne hanuman ne ocak. Yıkıldı hepsi, ben aştım diyar-ı Sudan’ı, Üç ay tihame deyip çiğnedim beyebanı. Kemiklerim bile yanmıştı belki sahrada, Yetişmeseydin eğer Ya Muhammed imdada. Eserdi kumda yüzerken serin serin nefesin, Akarsular gibi çağlardı her tarafta sesin. İradem olduğu gündür senin iradene râm, Bir an olsun yollarda durmak bana oldu haram. Bütün hayakil-i hilkat ile hasbihal ettim, Leyâle derdimi döktüm, cibali söylettim. Yanıp tutuşmadan yummadım gözümü, Nücuma sor ki bu kirpikler uyku görmüş mü? Azab-ı Hecrine katlandım elli üç senedir, Sonunda anlıma çarpan bu zalim örtü nedir? Üç beş sineyi hicran içinde inleterek, Çıkan yüreklere husran mı, merhamet mi gerek. Demir nikabını kaldır mezarı pâkinden, Bu hasta ruhumu artık, ayırma hakinden. nedir o meşale, nurun mu ya Resulallah Sükûn içinde bir an geçti, sonra kısa bir âh.... |
Mehmet Akif Ersoy |
8 Kasım 2010 Pazartesi
Rüveyda
fezayı bağlayarak yorgun kanatlarına bir güvercin uçurup kıtalar arasından çağırdın beni geçerek birer birer sürgün kanyonlarını derbeder koşup geldim ışıldayan tahtına yarım koyup bir bardak kurşun rengi çayımı yıkarak yalnızlığa kurduğum sarayımı yetim çığlıklarımı duyurmak üzre sana koşup geldim; iliştir beni memnu bahtına adını söylemek istemiyorum her hecesi amansız bir kor dudaklarımda her harfine yıllardır şimşeklerle yarıştım zindanlara karıştım, ölümlerle tanıştım adını söylemek istemiyorum rüveyda dediğim zaman anla ki, senin için yürüyor kelimeler çığlığımın atardamarlarından hangi yıldızdır bilmem, gözlerin kayar da üzerime rüveyda önce tuhaf bir deprem yayılır bedenime sonra açılır önümde ıstırab vadileri silik renkleriyle adımlarıma çözülmeye yüz tutan bir mazi mühürlenir hayalin bittiği menfeze doğru alaca bir at koşar içimde zamansız, mekansız nefese doğru uslanmaz bir yürek taşıdığıma dair yaygın bir kanaat dolaşır aynalarda oysa rüveyda baştanbaşa ben kevser akan, gül kokan bir kalbin filiziyim. kitaplara sürdüğüm kapkara lekelerden bir anlatsam nasıl utandığımı bir doğrulsam eğildiğim yerlerden ağarır tanyeri nilüferlerin alaca bir at koşar içimde ezer toynakları ile anılarımı sular köpürmemeliydi rüveyda kırılmamalıydı ıslak dalları hasret selvilerinin ben zehire alışkınım, şerbete değil rüyalar nefret eder avare duruşumdan kabuslar çeker ancak derdimi yeryüzünde sen gün boyu simsiyah bir ufukla beraber ben her gece bir Mehdi türküsüyle çilekeş yargılamak için zeval kayıtlarını inkilab bekliyorum hangi umut çiçeğidir bilmem, ellerin uzanır da gönlüme rüveyda derinden bir ok saplanır bağrıma beynimi çağıran bir sese doğru alaca bir at koşar içimde zamansız, mekansız nefese doğru varlığın cinayettir memleketimde işlenen akıtır kanını en asil pehlivanların yokluğun sükunettir kuşatır evrenimi varlığın ve yokluğun ölümüdür baharın artık eskisi gibi bakamıyorsun göklerinde bir belkıs otururdu rüveyda binlerce gökkuşağı olurdu kirpiklerin güneş bir anne gibi dururdu başucunda artık dokunamıyor kakülün bulutlara karalara bürünmüş saçlarında dolunay ben bu kadar zulme layık mıyım rüveyda hangi ressamı vurur bilmem, endamın sarar da benliğimi ben beni tanımam kaldırımlarda kafesleri yutan kafese doğru alaca bir at koşar içimde zamansız, mekansız nefese doğru kırmızı bir kurdela bağlayarak alnına duydun mu orkideye dua eden birini bu ısmarlama yüzler yok mu rüveyda bu yapmacık bebekler gözyaşı akıtırken gülenler yok mu beni kahrediyor geceler boyu hangi çağın gelişidir bilmem, gülüşün soluk bir dünyanın mezarlarına gömerek gurbetimi kapadı karanlığa Yesrip, kapılarını meydan okuyuşun çağın ordularına bilmem hangi mevsimin başlangıcıdır doruklardan öte hevese doğru alaca bir at koşar içimde zamansız, mekansız nefese doğru yasını tutuyorum kararttığım düşlerin yıpranmış divaneler gibiyim sokaklarda amansız bir ütopya üfleyen pencereler lif lif yoluyor dram seyyahı bedenimi önümde, haksızlığın hesaba çekildiği hiç kimsenin kimseyi tanımadığı mahşer arkamda, kare kare ömrümü belirleyen hatırladıkça yanıp tutuştuğum resimler söyle, nasıl aşarım pişmanlık dağlarını yeniden bir nil olup taşar mıyım çöllere kim giydirir başıma tacını nihayetin kim takar bileğime hürriyet künyesini karada balık gibi nasıl yaşarım, söyle rüveyda, seziyorum; tahammülün kalmadı ama dur, boşaltayım bütün çığlıklarımı asırlardır köhne barınaklarda küflenen, çürüyen çığlıklarımı at vuruldu; içim paramparça rüveyda gölgelerin ardına sakladım kusurumu sen orda kayıtsızca gülümsüyor gibisin ben burda damla damla eriyip akıyorum yine de, çiğnetemem kimseye gururumu istenmediğim yeri sessizce terkederim hatıra kalsın diye bırakır da ruhumu mahzun bir derviş gibi boyun büker, giderim |
Nurullah Genç |
Aşkım İsyandır Benim
yanarım; öyle bakma yüzüme yağmur gibi
dağıt kalbini saran hasret bulutlarını
parlasın gözlerinde sonsuzluk usaresi
dalgınlık evlerinin en güzel melikesi
sevemem, tozlu raflar arasına girmeden
çöllerim kandır benim
sevemem, karanlığı bir daha devirmeden
aşkım isyandır benim
dağıt kalbini saran hasret bulutlarını
parlasın gözlerinde sonsuzluk usaresi
dalgınlık evlerinin en güzel melikesi
sevemem, tozlu raflar arasına girmeden
çöllerim kandır benim
sevemem, karanlığı bir daha devirmeden
aşkım isyandır benim
28 Ekim 2010 Perşembe
Beklenen
Ne hasta bekler sabahı, Ne taze ölüyü mezar. Ne de şeytan, bir günahı, Seni beklediğim kadar. Geçti istemem gelmeni, Yokluğunda buldum seni; Bırak vehmimde gölgeni, Gelme, artık neye yarar? |
Necip Fazıl Kısakürek |
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)